Belki birçok insan için bu böyle değildir ya da bunu bu kadar açık seçik yazmak ve dile getirmek bir risktir bilemiyorum.
Kpss'ye girip devlet memuru olmadık diye bize hayıflanan anne babalarımızdan ne farkımız var bilemiyorum. Sonuçta onlar da işimizi önemsediği için bu kadar üstümüze geldi zamanında. Hatta bilseler ki telaffuz edemeyecekleri ya da asla anlayamayacakları işler yapacağız, eminim biraz daha mücadele ederlerdi bizimle..
Gıpta ederek okuduğum tek örnek ressam olan Stephen Taylor' un çalışma hayatından söz eden bölüm oldu.
Biraz romantik bir yaklaşım oluyor benimki bu noktada. Lojistik, bisküvi fabrikaları, roket bilimi, muhasebecilik gibi meslekler hayatımızda olmasa nasıl yaşardık bilemiyorum. Öyle bir dünyaya doğmadım.
Ama yine de en çok onun harcadığı emeği gerçekçi buldum.
Yazının başlığı ve içeriğin buradan sonrası Alain de Botton'un kitabından alınmıştır.
Satın aldığımız malların geldiği yerler ve yaptığı yolculuklar umursamadığımız şeyler olarak kalır ama, kartonun dibindeki hafif bir nemlilik ya da bir bilgisayar kablosuna basılmış, anlaşılmaz bir kod -en azından hayal gücü daha kuvvetli kişilere- malın bizzat kendisinden daha soylu ve daha gizemli, merak edip araştırmaya daha değer bir üretim ve taşıma sürecini çağrıştırabilir.(s.17)
Anlamlı bir iş nedir? Yaptığımızı işin anlamlı olmasını dilerken istediğimiz şey, başkalarının mutluluğunu arttırma şansından, dünyanın bilgi, verim, sağlık, bilgelik ya da güzellik hazinesine, ne denli sınırlı olursa olsun, bir katkıda bulunmayı başardığımızı hissetmekten başka bir şey değildir ve bu arayış, zenginlik ve statü kazanma yönündeki, daha çok bilinen ve herkesçe tanımlanan dürtülerin yanı sıra, bizim yapımızın doğuştan gelen ve kolay kolay yok olmayan bir parçasıdır.(s.86)
Eski ve daha hiyerarşik toplumlarda bireyin kaderi büyük ölçüde, doğumla birlikte gelen rastlantılarla belirlenirdi; başarıyla başarısızlık arasındaki fark hiçbir zaman, Ben dağları yerinden oynatabilirim diyebilmedeki maharete bağlı değildi. (s.122)
Dünyanın bir parçasını kendi elleriyle dönüştüren, yapıtını doğrudan kendi varlığından çıkan bir şey olarak görebilen ve bir günün ya da ömrün sonunda bir adım geri çekilip -ister dört köşe bir tuval, isterse bir koltuk, isterse pişmiş topraktan bir çömlek olsun- bir nesneyi parmağıyla gösterip, ona becerilerinin bozulmaz bir hazinesi, yaşadığı ılların gerçek bir kaydı olarak bakabilen ve böylece, çoktan buharlaşıp da kimsenin eliyle tutacağı ya da göreceği bir şeye dönüşmemiş projelere yayılıp gitmek yerine, tek bir yerde toplandığı duygusunu yaşayan bir zanaatkar için her şey ne denli farklıdır.(s.187)
http://www.stephentaylorpaintings.com/ |
Alain de Botton
0 comments:
Post a Comment